Ortadoğu’nun kalbi Marmara’da attı

Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi(İSAM) ve Marmara Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü’nün işbirliğiyle düzenlen “Arap Uyanışı ve Ortadoğu’da Barış: Müslüman ve Hristiyan Perspektifler” konferansının açılışında kardeşlik ve hoşgörü rüzgarı esti.

Açılışa Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın yanı sıra Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, İSAM Başkanı Prof. Dr. M. Akif Aydın, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Mısır Başmüftüsü Şeyh Ali Cuma, Kudüs Rum Ortodoks Patriği III. Theofilos, Kataib Partisi Lideri Lübnan Eski Cumhurbaşkanı Emen Cemayel ve 19 ülkeden çok sayıda Müslüman ve Hristiyan din liderleri, akademisyenler ve uzmanlar katıldı.

Etiler’deki Le Meridien Otel’de düzenlenen konferansın ilk gününde, “Arap Uyanışı ve Yeni Orta Doğu’da Müslüman-Hristiyan ilişkileri” konusu değerlendirildi. Oturumun ardından Müslüman katılımcılar Sultanahmet Camisi’nde cuma namazını kılarken, Hristiyan katılımcılar ise Ayasofya Müzesi’ni ziyaret etti. Konferansın öğleden sonraki kısmında ise; “Orta Doğu’da Dini Çoğulculuk ve Bir Arada Yaşama Kültürü” başlıklı oturum basına kapalı olarak gerçekleştirilecek. Dolmabahçe Sarayı’ndaki akşam yemeğine ise Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ev sahipliği yapacak.

Başbakan Erdoğan, İSAM ve Marmara Üniversitesi’ne teşekkür ederek başladığı konuşmasında; “Farklı dinlere ve mezheplere mensup insanların, iki gün boyunca İstanbul’da yapacakları müzakereleri tüm dünya ilgiyle izleyecek.  Burada alınacak kararlar ve çıkacak sonuçlar, başta Ortadoğu olmak üzere tüm ülkelerde, bölgelerde ve kıtalarda birlikte yaşama kültürüne birbirine saygı ve hoşgörü arayışına önemli katkılar sağlayacak. Esasen bu kadar farklı din ve mezheplerden din adamı ve kanaat önderinin tek bir şehirde, tek bir salonda böyle bir fotoğraf veriyor ve bir araya geliyor olması bile tek başına son derece önemlidir. Burada şu salondaki tablo aslında bir birlikteliğin, hoşgörünün ve diyalog manzarasının, tüm insanlığın özlediği hasretini çektiği ve ekmek, su kadar ihtiyaç duyduğu bir tablodur. Biz bugün burada bu toplantıyı gerçekleştirirken, belki de aynı anda dünyanın birçok yerinde çocuklar, kadınlar ve savunmasız insanlar öldürülüyor. Biz bugün burada bir araya gelirken, dünya barışı için çareler ararken belki de sadece farklı olduğu için insanlar katlediliyor, işkence görüyor. Belki de aynı anda Ortadoğu’da bir yerlerde, bir kadın katlediliyor ya da bir kadın kocasız, babasız, evlatsız bırakılıyor.” ifadelerini kullandı.
“Peygamberleri kendimize örnek almak zorundayız”
Yeryüzündeki tüm dinlerin savaşmayı lanetlediğini belirten Başbakan Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti; “Tarihte ya da bugün hiçbirimizin şahit olmak istemediği savaşlar, çatışmalar yalnızca siyasi ve ekonomik krizlerden dolayı yaşanmadı yaşanmıyor. Din savaşları da arkasında milyonlarca mazlum bıraktı. Tarihin birçok sayfası kızıl kana bulandı. Bugün bunlar yine yaşanıyor. Oysaki yeryüzündeki tüm semavi dinlerde öldürmek haram, yani yasaktır. Sünni için nasıl haramsa Şii için de haramdır. İslam dininde öldürmek nasıl haramsa Musevilikte de Hristiyanlıkta da haramdır. Kuranı Kerim nasıl cana kıymayı yasaklıyorsa eminim ki Tevrat da, Zebur da, İncil de yasaklıyor. Öyleyse yaşadığımız trajediyi nasıl açıklayacağız. Tarihte ve bugün yaşananları nasıl yorumlayacağız. Biz müslümanlar olarak kendi dinimizin doğuşunu, Peygamber Efendimiz (S.A.S.)’in hayatını okurken son derece ibretlik şeylere şahit oluyoruz. İlk Müslümanlardan katledilenler oldu. Evlerini, ailelerini terketmek zorunda kalanlar oldu. Bu zor durumda olanlardan bir grup, Peygamberimiz Hazreti Muhammed (S.A.S.)’e sıkıntılarını anlattıklarında Efendimiz şöyle buyurmuştur ‘Habeş’te zulmetmeyen bir hükümdar var. Ona sığının.’ Evet çok ağır baskılara mahsur kalan müslümanlar Habeşistan’a ulaşmış, hükümdar tarafından kabul edilmiş ve kendilerine emniyetli şekilde sığınma verilmiştir. Necaşi yani o dönemin hükümdarı Hristiyan’dır. Bizler semavi dinlerin mensupları olarak kendimize tarihi değil, dinlerimizin inançlarımızın öz kaynaklarını referans almak zorundayız. Bizler tarihte yaşanan acı hadiseleri değil peygamberleri kendimize örnek almak zorundayız. Dinler ve mezhepler tarihi acı olaylar üzerinden okunabileceği gibi işte biraz önce bahsettiğim gibi olumlu olaylar üzerinden de nakledilebilir.”

“Suriye yeni bir Kerbela”
Arap Uyanışı ve Suriye’de yaşanan olaylar konusunda da değerlendirmelerde bulunan Başbakan, konuşmasının devamında; “Kerbela’da meydana gelen hepimizin yüreğini dağlayan o acı hadise bütün müslümanlar için bir ibret vesikası olmak zorundadır. 1332 yıl önce Kerbela’da yaşanan neyse bugün Suriye’de yaşanan da odur. Mazlum ve zalimler değişik olabilir ama yaşananlar yeni birer Kerbela. Benim mensup olduğum din, insana insan, cana can der. İnsanı varlıkların en kutsalı olarak görür. Tunus’ta bir seyyar satıcının kendisini yakmasıyla başlayan halk hareketi, hızla tüm dünyaya yayıldı ve o günden beri otokratik rejimler son buldu. Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde cereyan eden olaylar, harici yönlendirmelerle değil, tabii sonuç olarak ortaya çıktı. Yani dere yatağını buldu.” şeklinde konuştu.

Ermeni meselesi ile ilgili de konuşan Başbakan; “Biz Türkiye Cumhuriyeti olarak ne Suriye’de, ne Lübnan’da ne de diğer bölge ülkelerindeki grupların hiç birine önyargılı ya da mesafeli değiliz. Ermeni meselesinde de arşivlerin açılmasını ve uzmanlar tarafından değerlendirilmesi gerektiğini savunuyoruz. Keza 6-7 Eylül olaylarının yaşananları da asla onaylamadığımızı ifade ettik.” ifadelerini kullandı.

Konuşmasına Kuran-ı Kerim, İncil ve Tevrat’tan alıntılarla başlayan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez ise, “Kadim zamanlardan beri birlikte olan iki dinin adamları olarak birbirimizi tanımak, iyi temennilerde bulunmak veya felsefi bir toplantı yapmak için değil, tüm dinleri ve insanları ilgilendiren bir konuda adaletin ikame edilmesi, yüceltilmesi ve de birbirimize daha güvenli hayat alanları oluşturmak için toplanmış olursak, anlamlı bir toplantı yapmış olacağız. Bölge, toplum ve cemaat olarak geçirdiğimiz şu zor günlerde, gerçek sorunlarla yüz yüze gelirsek, bölgemize bir katkı sağlamış olacağız. Coğrafyamız, dünyanın başka hiçbir yerinde olmadığı kadar çok dinli. Geçmişten bu güne kadar aynı medeniyet havzasındaki toplulukların mensupları olarak, modern zamanlara kadar barış içinde yaşayan bu coğrafyanın, farklı dinlerin bir arada ve huzur içinde yaşadığı bir darüs’selam yani barışın yurdu olduğunu unutmamalıyız.” şeklinde konuştu.

Konferansın ikinci gününde ise “Dini ve Ulusal Kimlikler, Aidiyet ve Müslüman-Hristiyan İlişkileri” ve “Sosyal Değişim ve Dini Liderlik” konuları değerlendirilecek. Konferansın sonunda da İSAM Başkanı Prof. Dr. M. Akif Aydın ve Prof. Dr. Talip Küçükcan tarafından sonuç bildirgesi açıklanacak.

HIZLI ERİŞİM